Ailenizin Japonu!

Japonya'ya dair "kulaktan dolmayan" bilgiler

Bölüm 3 – Tokyo: Kendine Sövdüren!


Tokyo için yazılabilecekler o kadar çok, yaşayana göre o kadar farklı ki, önceki iki bölümde yazılanlardaki genellemeler burada sanırım daha kişisel gözlemler halini alacak. Yani, burada belirtilenler bir kişinin başından geçmiş olaylar. Yine tek bir doğru ya da tek bir yanlış yok. Kişiden kişiye, dönemden döneme değişir bu bahsi geçenler.

Listemize neyi sevmediğimden başlayayım. Bir sonraki sefer sevdiklerimizle ilerleyelim ki ağzımızda buruk tat kalmasın.

Tokyo’da Sövdüren Ne?

Arı kovanında olduğunuz gerçeği

Koca şehrin yorucu olduğu, enerjinizi sömürdüğü gerçeği… Kocaman bir şehir hayal edin. İstanbul’dan geniş, kalabalık bir yer olsun. Şimdi buraya daha fazla insan ekleyin. Sınrıları zorlasın! Yayıldıkça yayılsın. Kilometreler boyunca yalnız binalardan bir yer olsun. Arada insanların, trenlerin, araçların vızır vızır 7/24 vızıldadığı bir arı kovanı düşünün. Giren-çıkan, gelen-giden…! Bir şehir düşünün ki, günün her saati hareket var. İki dakika da kafa dinleyelim rahat edeyim diye düşünmek güç. Bir noktadan sonra bu hareketlilik insanı yoruyor.

Tokyo’da doğa olmadığı gerçeği

Yıllardır Tokyo’da doğa olmadığını, doğaya yakınlaştığınız anlarda da yapaylıktan çok rahatsız olduğumu hissediyorum. Bazen okyanustan deniz kokusu serin sonbahar akşamlarında şehrin iç kesimlerine nüfuz ettiğinde bunu hatırlıyorum. Bazen de uzun bir ara sonrasında dağda, göl kıyısında, nehirde, kısaca şehirden uzak, gerçek doğanın içinde yürürken… İtiraf etmeliyim ki, bu blogdaki rehberler Tokyo’dan kaçma hissine kapıldığım dönemlerde çıkılmış gezilerin bir derlemesi. Tokyo’da hissedilen bu doğala olan özlemi ne yalan söyleyeyim Japonya’nın diğer hiç bir yerinde hissetmiyorsunuz. Kanto dışında nereye giderseniz gidin, nerede olursanız olun burnunuzun dibinde kaçarı yok, cömert bir doğa sizi kucaklıyor.

Yaşamın pahalı olduğu gerçeği

Japonya genel olarak pahalı. Ancak bu pahalılık göreceli bir kavram. Japon şirketinde çalışan ve Japon standartlarına göre geliri olan birisi için Japonya aslında İstanbul ile hemen hemen aynı pahalılıkta. Hele hele her şey için % 5 gibi, diğer ülkelere göre komik, bir KDV oranıyla yer yer ucuz bile. Yıllık kazancınıza uygulanan vergiler de yaklaşık % 18-22 gibi çok aşırı değil. Ama vergiden öte harcamalar da var.

Mesela Tokyo’da 23 belediye sınırları içinde iseniz, resmi olmayan bir varlık vergisini kiranızın içinde vereceğiniz bir gerçek. Eviniz ne kadar geniş olursa o kadar yüksek. Ama sanmayın ki geniş evler birer malikane… Ne kadar geniş olursa olsun, şehir içinde standart bir hayat süren bir orta gelirli için ev, taş çatlasa 100 m2, ki bu da epey iyi bir ev oluyor. Üstelik bu konutlara ödediğiniz kiraların Japonya ölçeğinde bile uçuk olduğunu bilmek, Japonya’nın diğer köşelerinde aynı eve çok daha az kira vererek yaşayabilecekken, Tokyo’da bir deli para bayılmak rahatsız edici. Gizli vergiden kastım da bu fark.

Bu kadar kira verip bitse yine iyi. Üstüne bir de Tokyo’da oturduğunuz için ayrı bir dilimden gelir vergisi vermeniz, işle ev arasında bir dünya zamanınızı heder etmeniz, ulaşıma tır yüküyle para dökmeniz de bu maliyeti arttıran şeyler.

Çocuk yetiştirmenin zor olduğu gerçeği

Derin hayatımıza girmeden önce bundan pek haberdar değildim. Doğruya doğru. İnsanların iş yaşantısından, günlük hayatın koşuşturmacasından, parasal açıdan pek de rahat olmamalarından, çocuk yetiştirecek kadar sorumluluk almak istemediklerinden dem vurup Japonların pek de çocuk yapmadığımı düşündüm uzunca bir süre. Yanılmışım. Aslında çocuk yetiştirmenin zorluğu bunlardan da üstte olan bir sebepmiş.

Derin, sağlıklı bir şekilde doğdu ve büyüyor. 6 ay oldu bile. 6 ayda nelerle karşılaştık kısaca özetleyelim.

  • Annemiz çalışma hayatına geri döndü. Çünkü işi hem tatminkar hem de zevkli. Ancak daha uzun süre bebekle ilgilenmek istese, işverenlerin de bazı tedbirler alması gerektiği ortada… Bunun bir götürüsü de uzun dönemde işi kaybetmeye varabilirdi. Biz de risk almadık. İşe başladı Yuka.
  • Annemiz işe döndü ama Derin’le ilgilenecek bir anneannesi olduğu için. Ya olmasaydı? Tıpış tıpış kreşe gidecekti. Ki o kreşlere başvurular 1 yıl önceden başlıyor ve yer açılma konusu da garanti değil. Yani Derin portakalda C vitaminiyken bizim kreş aramamız gerekiyordu.
  • İş ve ev arasında eve yeterli zaman ayırmayan erkekler ve erkek egemen iş kültürü. “Evde, kreşte, okulda çocuk bekler, işten erken çıkıp beraber zaman geçireyim.” diyen bir erkek toplumu olmayışı ve çocukla ilgili çoğu yükün anneye kalması. Toplumun bunu kabullenmesi. Bu olgu Japonya genelinde yaygın; ancak Tokyo’da bunu daha da kötüleştiren, erkek egemen kültürü daha da pohpohlayan bir yapı olması. İşten çıkıp, dönüş yolunda etrafta takılmanın daha yaygın olması. Ayrıca eve dönüşün kırsal kesime göre daha uzun sürmesi, eve daha geç varılıp, sabah daha erken çıkılması.

Aklıma gelenler bunlar oldu bu sefer. Gelecek bölümde Tokyo’yu sevmemin nedenlerine değiniyor olacağım.

Bölüm 4 – Tokyo: Kendini Sevdiren!

5 comments on “Bölüm 3 – Tokyo: Kendine Sövdüren!

  1. Pingback: Bölüm 8 – Tokyo’da Hayatta Kalmak « …S.a.S…

  2. Pingback: Japonya’da Ev Kiralamak « …S.a.S…

  3. Pingback: Bölüm 5 – Tokyo’nun Gündüz Güncesi « …S.a.S…

  4. Pingback: Bölüm 4 – Tokyo: Kendini Sevdiren! « …S.a.S…

  5. Pingback: Bölüm 2 – Tokyo’yu Farklı Kılan Ne? « …S.a.S…

Yorumlarınız için...!

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Bana Ulaşmak İçin

semihsunkar(at)gmail...
Hemen hemen 7/24!

ZİYARETÇİLER

  • 630,213 kere geldiler...!

İçindekiler